İNSAN (16.11.2022)


Figen Altındiş
İNSAN (16.11.2022)

Sevgili dostlar,

Bu hafta sizlere bizim dinimizde varlığın ve varoluşun merkezinde konumlanan, kâinatın en mükerrem varlığı, yerde ve gökte olan her şeyin ona hizmet için yaratıldığı, güneşin, ayın, gecenin ve gündüzün hizmetine sunulduğu Rahmanın kitabında şerefli diye övdüğü varlıktan; insandan bahsetmek istiyorum.

Kâinat yaratıldığında insan henüz yaratılmamıştı. Allah topraktan âdemi yarattı. Topraktan yaratılan cisme kendi ruhundan üfledi. (İşte bu yüzdendir ki insanda iki ayrı tabiat hep yan yanadır. Bir tarafı yeryüzüne ve ona ait olana, diğer tarafı ise semavi ve sonsuz olana meyleder.) Ona eşyanın (şeylerin) isimlerini öğretti. Varlık sahasına çıkan bu yeni canlıya insan dedi. Kâinat işte o günden sonra insanın varlığı ile birlikte değer kazandı. İnsana insan denilmesinin ilk sebebi, onun ünsiyet kurabilme özelliğindendir. İnsanın yalnızca kendi hemcinsleriyle değil, kâinatla ve kâinatta var olan her varlıkla güzel ilişki kurabiliyor olması, iletişime geçebiliyor olmasındandır. Yine insan kelimesinin etimolojik kökenine bakıldığında, bu canlının vahşetin karşısında olan ve unutan bir varlık olduğunu görüyoruz.

İnsan bedeniyle ruhuyla maddi ve manevi çehresiyle her ne kadar mükemmel yaratılmış bir varlık olsa da, duygu ve istidatları bakımından bir takım zaaflarla yaratılmıştır. Her ne kadar sahip olduğu güç ve imkânlar sınırlı olsa da onun hırs ve ihtirasları sınırsız ve sonsuzdur. Kendisi için biçilen ömürle yetinmez, sonsuz yaşamak ister. Nitekim biliyoruz ki şeytan da insanı melek olmak ve ebedi yaşamak vaadiyle kandırmıştı. Eli ayağı tutmaz, gözü görmez, gücü takati kalmaz olsa bile, dünya sevgisi, mal biriktirme isteği ve uzun emelleri hiç eksilmez. “Âdemoğlunun iki vâdi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Onun karnını ancak toprak doldurur...” (Buhârî/Rikâk /10) Sevgili Peygamberimiz bir gün eline iki taş alarak “Şu ve şu nedir biliyor musunuz?” deyip taşları fırlatmış, biri hemen yakına, diğeri de uzağa düşen taşları gören arkadaşları “Allah ve Resûlü (sav) daha iyi bilir.” demişlerdi. Bunun üzerine o“Uzağa düşen insanın emeli, yakına düşen de ecelidir.” Buyurdu. Yine Kur’an bize bildiriyor ki insan acelecidir. Her şeyi hemen ister. Sabredemez. Sanki iyiliği istiyormuşçasına, ısrarla hakkında iyi olmayanı da ister. Bununla birlikte insanın yaradılış kodlarına nakşedilmiş sayısız iyi ve güzel huyları vardır. İffet, merhamet, kanaat, sevgi, vefa, tevazu gibi. Yine Sevgili Peygamberimiz insanın yaratılış bakımından özündeki kıymete, çeşitliliğe ve eğitilip işlenebilir olduğuna, kişiliğini, huy ve mizacını her zaman daha güzel hale getirebilir olduğuna dikkat çekmek için şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm’ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar’’. (Müslim/Birr/159)

İlâhî sanatın benzersiz ve mükemmel eseri insanı yeryüzü macerasının sonunda, sonsuz bir ahiret âlemi bekliyor. İnsana düşen bu âlemde hala fırsatı varken ahiret sınavına iyi hazırlanmak. Allah’ın kitabının her ayetine, Peygamberlerin hayatlarında yaşayarak verdiği her bir mesaja gözlerini kulaklarını ve bütün algılarını dört açarak bakmak.

Figen Altındiş



Bir Yorum Yaz




Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.