İYİ NİYET


Sevgili dostlar,
İYİ NİYET

 

Bizler, yaptığımız işleri değerlendirip önem sıralamasına sokarken, çektiğimiz sıkıntıların çok olduğu, yaptığımız masrafların büyük olduğu işleri listenin en ön sıralarına alırız.  Ancak biliyoruz ki ilahi âlemde amellerin değer bakımdan öncelik sırası o şekilde belirlenmiyor. Allah katında yaptığımız işleri değerli kılan, öncelikle o işi yapmaktaki niyetimiz ve o ameldeki ihlas, samimiyet ve takvamızdır.

İslam âlimlerinden ibn Hazm amelleri bedene, niyeti de ruha benzetmektedir. Nasıl ki ruh bedenden çıktığında geriye kalan bir et yığını ise niyetten yoksun ameller de bir yığın kümesi olmaktan ileri gidemezler. En nihayetinde ameli yapmakla mükellef olan bedenlerimiz değil nefislerimizdir. Beden niyetlerimizin amelesi, uygulama alanıdır. Niyetin yeri de kalptir. Niyeti dil ile ikrar, kalpteki niyeti zihinde taze ve dinamik tutmak, kendimize kalbimizin niyetinin dışına çıkmamayı hatırlatmak içindir. Kalpte olmayan niyetin dilde olmasının bir ehemmiyeti de yoktur.

Yıkanma işlemi her ne kadar usulüne uygun yapılsa da gusül etme niyeti taşımadıkça gusül olmaz. Bir kişiye verilen paranın zekat mı sadaka mı rüşvet mi olduğunu belirleyen kriter yine bizim niyetimizdir. Yine açlığımızın oruçtan mı diyetten mi olduğunun ayrımını belirleyen bizim niyetimizdir. Bu sebepledir ki, her ibadetin öncesinde niyet eder ve yaptığımız bu amelin Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan bir iş olduğunu, bedenimizin yaptığı davranışın görünenden çok daha üstün bir anlam taşıdığını kendimize hatırlatırız. Bu şekilde eğilmelerimiz “rükü”, kapanışlarımız “secde” olur. Niyetimizi Allah’ın rızasına uygun olamayan etkilerden ne kadar çok arındırabiliyorsak yaptığımız amel de o derece ihlaslı olur. Yine niyet; günlük sıradan bir davranışı (yürümek, gülümsemek gibi) Allah’ın yarattığı herhangi bir cana fayda sağlamak veya sıkıntıdan kurtarmak gibi bir amaçla yapıldığında onu bir ibadete çevirendir. ‘’Yapılan işler niyetlere göre değerlendirilir. Herkese yaptığı işin karşılığı niyetine göre verilir.’’ (Buhari/İman/54) Şunun da altını kalın kalın çizmek gerekir ki Allah’ın rızasına uygun olmayan hiçbir amel iyi niyetle yapılıyor kılıfına sokularak meşru kılınamaz. Hiçbir iyi niyet haram işlemeyi mübah kılmaz. Yine hiçbir iyi niyet, yapılması Allah katında hoş karşılanmayan veya Allah’ın yarattığı bir cana zararı dokunan bir davranışı meşru kılamaz. Özünde haram ve yasak olanda amel/ iş/ davranış?... iyi niyet aranmaz.

İnsan olmamız, riya gibi kibir gibi haset ve kıskançlık gibi insana ait bir takım duyguları az veya çok kalbimizde taşıyor olmamız, bazen bize niyetlerimizi unutturuyor ya da niyetlerimizden bizi uzaklaştırıyor olabilir. Böyle durumlarda bunun bizim(silinebilir) bize/ nbizi fazla olmuş dolaylı olmuş gibi güzel amellerimizi boşa çıkarmak için şeytanın bizi tuzaklarına çekme uğraşı olduğunu hatırlayalım. Özellikle Ramazanın çok yaklaştığı şu günlerde kalbimizdeki iyi niyetlerimizi dillerimizle tazeleyip ellerimizle dillerimizle/ bedenimizle? Amele dökelim. Verdiğimizi???** Allah rızası için verelim. İncitmeden, göstermeden, nefsimizi kabartmadan verelim. Tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, oruç tuttu namaz kıldı desinler diye değil, Allah rızası için bizi takvaya ulaştırsın diye tutup kılalım. (İfa edelim) Arzularımız ve ihtiraslarımız niyetlerimizi bozdurmasın./ amellerimizi boşa çıkarmasın

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî/İman/41)

Etiketler:


Bir Yorum Yaz




Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.