İYİ VE KÖTÜNÜN MÜCADELE ALANI NEFİS


İYİ VE KÖTÜNÜN MÜCADELE ALANI NEFİS

Hz. Peygamber (sav) Veda Hutbesi’ni verdiğinde, henüz on yedisinde genç bir sahâbî olan Fedâle b. Ubeyd, bu konuşmaya tanık olmuş ve ondan şu kesiti bizlere aktarmıştır“Dikkat edin, size mümini tanıtıyorum; o, insanların can ve mal hususunda güvendiği kişidir. Müslüman; elinden ve dilinden insanlara zarar gelmeyendir. Mücahid, Allah"a itaat yolunda nefsiyle mücadele eden; muhacir ise hata ve günahları terk eden kişidir.” (İbn Hanbel, VI, 22)

Allah Resûlü"nün (sav) bu konuşmasını yaptığı esnada Müslüman coğrafyası Mekke ve Medine’nin dışına çoktan taşmış, böylece Müslümanlar dünya nimetleriyle tanışmaya başlamıştı. Bu durumun farkında olan Peygamberimiz (sav) son konuşmasında, Müslümanların bu maddî kazanımları neticesinde içine düşebilecekleri tehlikeye işaret etmişti. Bu tehlike, nefsin arzu ve ihtiraslarından, tamahkârlığından başka bir şey değildi. O hâlde mümin için esas cihad, mücadele yeni başlamıştı.

 Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, nefis, insandan ayrı, farklı bir varlık da değildir. “Nefisle mücadele” mefhumu nefsin farklı bir varlık kategorisi olarak algılanmasına yol açmış olabilir. Ancak bu mücadele insanın kendisiyle, hırslarıyla, bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzularıyla imtihanından başka bir şey değildir. Resûl-i Ekrem akıllı olmanın bir işareti olarak sunduğu bu mücadelenin nasıl yapılacağını şu hadisiyle bizlere öğretmiştir: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı (ahmak) kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan (ve buna rağmen hâlâ) Allah"tan (iyilik) temenni edendir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme) “Şeytan, sizi Allah"la (O"nun affına güvendirerek) aldatmasın.’’(Lokman/33)  âyetinde de ifade edildiği gibi şeytan “Nasıl olsa Allah affedicidir.” düşüncesini insana sürekli telkin etmek suretiyle nefse kolay bir şekilde nüfuz edebilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) âdeta nefsanî arzularının esiri hâline gelen bu durumdaki insanları zavallı ve ahmak olarak nitelemektedir.

Nefis ya şeytandan ya da melekten aldığı ilhamla hareket eder. Şeytan, insana, yaşadığı anın tadını çıkarması yönünde cazip görünen telkinlerde bulunurken, melek yapacağı davranışın neticesini düşünmesini ilham eder. Basiretsiz davrananlar akıllarını kullanamaz ve yaptıklarının neticesini düşünemezler. Onlar için yaşadıkları geçici lezzetler önemlidir. Basiret sahibi olanlar ise, akıllıca davranıp neticeye yoğunlaşırlar. Böyle durumlarda insan iradesi çok zorlu bir imtihandan geçer. Hz. Peygamber"in (sav) “Cehennem, (nefsin hoşuna giden) şehvetlerle; cennet ise (nefsin hoşlanmadığı) zorluklarla kuşatılmıştır.” 

Geçmişte olduğu gibi günümüz toplumlarında da sık sık rastladığımız ahlâkî yozlaşmaların temelinde, insanın iradesini basiretsizce kullanarak nefsine boyun eğmesi, âdeta onun sınırsız arzularının esiri durumuna düşmesi yatmaktadır. Bugün hapishanelerin dolup taşması, intihar vakaları ve aile içi huzursuzlukların yanında toplumu sarsan daha birçok olumsuzluğun, bireyin bir anda, düşünmeden, kontrolsüzce yaptığı bir davranıştan, nefsinin gayri meşru, geçici bir isteğine boyun eğmesinden kaynaklandığı unutulmamalıdır. Şu da bir gerçektir ki, dinî ve ahlâkî kaygıların bireysel ve toplumsal yaşamdan tecrid edilmeye çalışılması, nefsi ayartan unsurların her geçen gün artması, modern zamanların insanı için nefisle mücadeleyi daha da zorlaştırmıştır. Bu da insanın, aileden başlamak suretiyle ciddi bir nefis ve irade eğitimi alması gerektiğini göstermektedir. Bu süreçte müminin akıllı ve basiretli davranması, çevreden gelecek olumsuz telkinlere karşı nefisini kontrol altına alabilmesinde son derece önemlidir. Ancak yeterli değildir. Bu noktada mümin, Rabbiyle olan bağlarını sağlam tutmaya çalışmalı ve O"nun yardımı ve merhameti olmadan nefsini kontrol altına alamayacağını unutmamalıdır. Bu bakımdan Zeyd b. Erkam vasıtasıyla Peygamber Efendimizden (sav) öğrendiğimiz şu dua dilimizden düşmemelidir:

Allah"ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, bunaklıktan, kabir azabından sana sığınırım. Allah"ım! Nefsime, senden sakınma şuurunu (takvasını) ver ve nefsimi arındır. Onu en iyi arındıracak olan sensin. Onun koruyucusu da onun efendisi de sensin. Allah"ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.

Hadislerle İslâm/Cilt 1/Sayfa 301

 

Etiketler:


Bir Yorum Yaz




Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.