Figen ALTINDİŞ
Din Hizmetleri Uzmanı
Sevgili dostalar,
Bu gün sizlerle Sevgili Peygamberimizin veda hutbesinde insanlığa vasiyeti mahiyetinde söylediği güzide ifadelerden bir tanesi hakkında birkaç kelam edelim istiyorum. ‘’Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.” Nefs kelimesi her ne kadar insanda dine uymayan isteklerin kaynağı manasında kullanıla gelen bir kavram olsa ve halk
arasında en çok kullanılan anlamı bu olsa da sözlük anlamı; ruh, can, kan, benlik, iç, kalb,
büyüklük, yücelik, irade, bir şeyin özü, kendisi gibi birçok manayı içinde barından bir sözcüktür.
Zulüm ise; haksızlık etmek, adâletsiz davranmak, hak yemek, eziyet, işkence, söz ve fiilde haddi aşmak, aşırı gitmek anlamına gelir. Bu manada ‘’nefsinize de zulmetmeyin’’ ifadesi, kendinize eziyet etmeyin, kendinize haksızlık etmeyin, canınıza, ruhunuza benliğinize adaletli davranın şeklinde de anlaşılır. Bu da kişinin kendi öz benliğine karşı sahip olduğu şefkat duygusuyla doğrudan ilgili bir durum.
İnsanın kendi kendine zulmetmesine Yüce Kitabımız Kur’an çerçevesinde baktığımızda Allah’ın koyduğu sınırları tanımayıp hadleri aşması olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Elhasıl insanın cana kıyması, hırsızlık yapması, insanları dolandırması, kumar oynaması, içki içmesi, vb. her şeyden önce, özünde kendine zarar vermesidir. İnsanın nefsine zulmetmesini kişinin bedeni çerçevesinde değerlendirdiğimizde ise kişinin bedensel sağlığını bozup zarar veren her türlü davranış bu kapsamdadır. Olması gerekenden az ve ya çok fazla yemesi, uyuması. Herhangi bir uzvuna zarar vermesi gibi. Bunların dışında bir de kişinin kendisine haksızlık ederek kendi öz benliğine zulmedip zarar vermesi var ki ben bu gün sizlere en çok bundan bahsetmek istiyorum. Bu gün artık biliyoruz ki bedensel birçok hastalığımızın asıl sebebi iç dünyamızın huzursuzluğundan ve ona fazladan yüklediğimiz gereksiz ağırlıklardan kaynaklanıyor. Başkalarının acılarına karşı gösterdiği duyarlı, sabırlı, sevecen tavrı kişi kendi acılarına göstermekte zorlanıyor. Yaşadığı acıların her insanın yaşayabileceği deneyimler olduğunu görebilmek insan için kabullenmesi zor durumlar. Haksızlığa maruz kalmak, başarısızlıklar, zor durumlar karşısında hissettiği yetersizlik duygusu, insanın kendisine yüklenip kızdığı, kendi kendine zulmettiği en önde gelen anlar. Bir de, kişinin yaşadığı sıkıntı, zorluk ve başarısızlıkların sonunda mütemadiyen kendi kendini suçlu çıkarabilme yeteneği varsa, durumun vahameti katlanıyor. Daha da ötesi kişi, kendi iradesi dışında gelişen, kendi müdahalesinin düzeltmede tesiri olmadığı her türlü olumsuzluk ve acıyı içselleştirip yükleniyorsa artık tam olarak ‘’kendi nefsinize de zulmetmeyiniz’’ ifadesinin muhatabı oluyor. Hâlbuki sevinçler, mutluluklar gibi acılar, sıkıntılar, başarısızlıklar da Allah’ın insan için takdir ettiği imtihanın, dolayısı ile dünya hayatının bir parçası.
İnsan nasıl yaratılmış her varlığa karşı merhamet ve şefkat göstermekle mükellef ise, aynı şefkati kendi nefsine de göstermekle yükümlüdür. İnsan, nasıl eli ile gözünü çıkarmaya kalkışmazsa, vücuduna bıçak saplamazsa, herhangi bir uzvu ile diğer uzvuna zarar vermezse kendi eliyle kendi iç dünyasına da zarar vermemelidir. Uyanık olmalı, bilincini açık tutmalı her konuda Allah’ın sınırlarını aşmaktan sakınmalıdır.