Sevgili dostlar,
Peygamber efendimizin hayatını konu alan siyer ilmini uzun yıllar her yaş gurubundan öğrenciye anlatma bahtiyarlığını yaşamış bir kimseyim. Yıllar önce yine bir siyer dersinde Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretini ve bu esnada Hz. Ali’yi kendi yatağına yatırıp hicret etmek için evinden ayrılmasını anlatırken minik bir öğrencim izin isteyip şu soruyu soruverdi. –Hocam Hz. Ali neden oradan kalkıp gitmemiş? O adamların gelmesini beklemiş. Ama onu öldürebilirlerdi. Öğrencimin sorgulama becerisini tebrik ederken o gün sınıfıma Hz. Ali’nin çağlar ötesinden uzanıp belki de hayatlarının en önemli dersini verdiğini hissetim.- Çocuklar dedim, çünkü bu onun sorumluluğu idi ve en güzel şekilde yerine getirdi. Ne zaman sorumsuz bir davranışı ile birilerini mağdur etmiş bir kimse görsem hemen aklıma bu diyalog düşer.
Şüphesiz her anne babanın ilk temennisi güzel erdemlerle bezenmiş evlatlar yetiştirmektir. Ancak güzel erdemleri olan çocuklar yetiştirmek için güzel erdemler ile donanmak gerekir. Ailesine karşı sorumluluklarının bilincinde olmayan bir ebeveyninden, çocuğunu sorumluluklarını yerine getiren biri olarak yetiştirmesi beklenemez. Çalıştığı iş yerinde yapması gereken işleri gerektiği gibi yapmayan, borcunu günü geldiğinde ödemeyen, verdiği sözleri tutmayıp birlikte yaşadığı toplumdaki insanları zor durumlara düşüren ebeveynler bu davranışları ile en çok da çocuklarına zarar verdiklerinin farkına varmalıdırlar.
Aristo insanda bulunan erdemleri düşünce erdemleri ve karakter erdemleri diye ikiye ayırır. Düşünce erdemleri kişinin eğitim ile kazandığı erdemlerdir. Bilgili olmak gibi. Karakter erdemleri, kendi tercihimizle oluşan, yapıp etmelerimizle pekişen alışkanlık yoluyla edinilen erdemlerdir. Bu da karakter erdemlerinin bizde doğuştan veya Allah vergisi olarak bulunmadığının göstergesidir. Aristoteles, “Ev yapa yapa mimar oluruz, adil eylemler yapa yapa da adil oluruz.’’ Der. Bu bilgi akla hemen şu hadis-i şerifi getiriyor. “Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddık (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.” (Buhârî, Edeb) Açıkça görünüyor ki hayatta elde etmek istediğimiz her şey de olduğu gibi güzel erdemler edinmek içinde emek harcamamız gerekiyor. Kişiliğimize kalıcı olarak güzel davranışlar yerleştirmek için hayatın her alanında gayret göstermeliyiz. Adil, güvenilir, sabırlı, hoşgörülü vb. insanlar olmanın da sorumluluğumuz olduğunun farkına varmalı, yaptığımız her kötü davranışın kişiliğimize paslı bir çivi gibi zarar verdiğini görmeli bizi cennete götürecek erdemler edinmenin derdinde olmalıyız.
Varlık âlemi içinde Yüce Allah’ın sorumluluk teklifini kabul eden ve bu zorlu sorumlu olma emanetini yüklenen tek canlı insandır. Çünkü ona diğer varlıklara verilmeyen çok önemli iki imtiyaz verilmiştir; Akıl ve irade kabiliyeti. Bu iki nimetin kıymetini iyi bilen kimseler hem bu dünyada hem de ahirette bahtiyardırlar. Yaptıkları her davranışı akıl süzgecinden geçirip de yaparlar. İradeleri kuvvetlidir. Nefislerine yenilip şeytanın tuzaklarına düşmezler.
Yaşadığımız toplumda elbette Hz. Ali gibi daha çocukluk yaşlarında sorumluluk bilincini edinmiş, kişiliğini güzel erdemlerle süslemiş kimseler var. Ancak birçoğumuz da bunun mücadelesi içindeyiz. Bu gün bize düşen nefsimizi kötü olan davranışlardan arındırmak bizi kötüye yönlendiren her türlü kişi, araç ve aletten uzaklaşmak Rabbimizin bizlere yüklediği emaneti hatırlamak ve emanetine sahip çıkan sorumlu kişilikler olmaktır.
Figen Altındiş